View allAll Photos Tagged uyku
Bugünlerde açtılar biliyorum. Biga çevresinde de vardı muhakkak. Ben bunları Ayvalık Alibey adası (Cunda)nda çekmiştim. Mis gibi kokuyorlardı ve daha kış uykusuna yatmamış arılar için harıl harıl çalışıp Püren balı üretme günleriydi,.
Nikon D300S + AF Nikkor 28-105mm f/3.5-4.5D
Kemer'de güneş batar,martılar uykuya yatar.
Çanakkale ili Biga ilçesi Kemer köyünden.
Nikon D300S + Nikkor 18-200mm f:3.5-5.6 VRII IF-ED
Menzil de zaman bir başka geçer.
Öğlenin sıcağı sabahın serinliğini almaya başladığında girersiniz menzil kavşağından.
Köyün girişinde bir biriyle yükseklikte yarışan iki minare selamlar sizi
Üçüncü minare tevazuyu temsil eder sonradan selam verir Sultan'ına gelen sofilere.
Arabadan indiğinizde sizin günahlarınıza kefaret gelecek sıcağını gönderir yüzünüze güneş.
Eğer içinizde yanıyorsa o güneş kadar, işte o zaman güneş size tesir edemez.
Zamanın mekanın sıcağın ehemmiyeti kalkar.
Öğleyi beklersiniz. Öğlen geldiğinde bir sevinç kuşağı kalbinize sarılır. Heycanı tadarsınız sıcağın altında.
Sultanı beklersiniz tüm heybetiyle. Sultan size sanki Asr-ı Saadeti hatırlatır.
Bazen Sultan Menzil'de yoksa halifesi gelir namazı kıldırmaya.
Gönül Sultan'ını beklerken halifesini gören kalp tekrar şahlanır. Halifede Sultan'ını görür sanki kalp.
Gönülden namaz kıldırışı insanı cezbeder. Ötelere dilbeste olur gönül. Yelken açar bilinmezliğe.
Geçmişini düşünür ne olacağını, neler yaptığını. Kayda değer bir şeyde bulamaz geçmişte.
Yazık bana der nasıl da dalıyoruz dünyaya.
Öğlen namazı bitince yeni bir heycan belirir kalbinde insanın. Markat yoluna çıkar kişi.
Sultanların yanına, büyüklerin yanına, Evlad-ı Rasula ve Sadat-ı Kirama.
İkindiye kadar dükkanlarda geçer hayat. Kimisi mübarek mescitte yatmaya gider.
İkindi olduğunda sevda yüreğine düşer sofinin.
Seydasına kavuşacağını haber alır bir kısmı. Bir kısmıda halifeyi bekler yine namazda.
Yol açıldığında yine ümitvari gözlerle bakar kapıya. Gözler hasret kaldığı sultanı görmeyi özler.
Kapıda ilk önce halifeler gözükür. Ağızlar kalplere dayalı cezbeye hazırdır artık.
Ne zaman görünürse Sultan sanki patlayacak bir bombayı andırır halleri.
Sofiler sağa ve sola yığıldığında kızıldenizi anımsatır. Sanki Musa /a.s/ asayı vurduda deniz yarıldı
Sultan da bu yoldan Musa /a.s/ timsali heybetle geçer halifelerden sonra.
Sultanın selam vermesiyle pimi çekilir sanki sofilerin. Hepsi olan gücüyle alır selamı.
Sultan geçtikten sonra arkadan firavunlar gelmesin dermişcesine kapanır bir birine insanlar. Açılmaz bir kilit olurlar sanki.
İkindi bittiğinde herkesin gözü ön saftadır. Davet var Hatme-i Hacegana. Hatme yapılır koca camide.
Hatme bitince Sultan'a koltuk hazırlar birisi.
Sultan elini verir sofilerine herkes eline kilitlenir Sultanın. Elini görür birtek gözler.
Eline sarılanlar hem öpüp hem koklamaya hemde yumuşaklığını hissetmeye çalışırlar.
Sultan kaşını bile çatmaz kimseye. Sultanın halinden anlayan vekiller ikaz gönderir kendini kaybeden sofilere.
Sonra Gavs'ın elinden nasibini alanlar camiden çıkarlar. Gavs yolculara tevbe vermektedir. Yorulma bilmez ellerini ipe dolar.
Sanki her söylediği tevbede bize bir nasihat verir. Söz alır sofilerden bir daha yapmayacaklarına dair yaptıkları hataları.
Akşam olduğunda artık dışarıda saf tutar cemaat. Öncelikle Sultan'ın geçeceği yere oturur sofiler.
Akşam ezanı bittiğinde herkes yavaş yavaş toplanır. Ve ayağa kalkar cemaat. Kapıdan Sultan'ın gelmesini beklerler.
Sultan gelirken sofiler yine kendinden geçer. Bir heybet görürler tam ihtişamıyla.
Serin havada kılınan namazda insanların duyguları değişir. Sanki dünyayı Menzil Köyü gibi görmeye başlar insanlar.
Akşam bittiğinde tevbe verilmeye başlanır. Yatsıya kadar devam eder tevbe. Tevbe alan vekilin yanına koşar.
Henüz vekilden talimatı alınca yatsı okunur. İçten okunan ezan insanı ruh alemine taşır.
Yatsıda bitince sultan evine doğru yol alır. Herkes ayağa kalkar ve O'nu uğurlar.
Sofiler artık talimatı uygulamak için biraz zamanın geçmesini beklerler.
Ve banyo sırasına girer sofiler. Banyoda suyun altına girenler bilirler. Yukarıdan akan suyla vücutları serinler.
Banyodan çıkınca konuşma orucuna başlanır. Etrafta hep işaretle anlaşan kişiler boy gösterir.
Sabah olunca herkes kalkar. Hemen,herkes avluya yönelir. Kimisi uykunun tesirindedir. Kimiside kalkıp teheccüt kılmaya başlamıştır bile.
Sultan kapıda görününce herkes ayağa kalkar. Uyuklayanların uykusu gider. Pür dikkat Sultan'a bakarlar
O'nun Rahmet pınarı kaynaklı gözlerini yudumlar, nazarlarını gözleriyle Ab-ı Hayat gibi içerler.
Seyda geldiğinde selam verir. Tevbeli olanlar selamı almak isterler fakat bir engel vardır boğazlarında.
Onlarda içlerinde depremler yaparcasına alırlar selamı. Ve sabah namazıda kılınır.
Sabah namazından sonra kimisi tesbihini çeker kimiside gecenin yorgunluğunu atmak için avluya yatar.
Sabah olduğunda artık ayrılma vakti gelmiştir. Hiç kimse ayrılmak istemesede uğurlar onları üç tane arşa yükselen minare.
Ve kendi kendine söz verir her ayrılan menzilden "nasipse seneye..."
__________________
Beyoğlu sokaklarında
yüreğim avuçlarımda
şu kör olası
karanlığın heyulası;
pusu kurmuş uykularıma
hasretim aydınlığa
son putu da
çarmıha gerdiler içimde
çığlık çığlığa bir ses
gömdü beni yalnızlığa
uyurken ölüyorum.!
Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize. Bilirsin ki ne fırtınalar, ne deli dalgalar beklemektedir seni. Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın. Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir, İşte son bu...
İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin. O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin. Yinede umudun yeşildir, İşte hayal bu...
Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. An olur ki ne olur bitmesin dersin. Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın. Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser, İşte acı bu...
Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün. Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin. Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahredip başını eğersin önüne. İşte hüzün bu...
Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için. Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir. Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali. Atarsın gecenin kollarına kendini, İşte huzur bu...
Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda. Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana. Geri dönerse diye ölemezsin bile, İşte sabır bu...
Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik. Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır. O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin. İste aşk bu...
Boşver, hep aynı masaL.
“Hayat ve Ben” işte hepsi bu kadar…
Vanessa atalanta. Red Admiral diyede isim verilmiştir.
Kanat açıklığı 5–6 cm kadardır. Her çeşit ortamda yaşayabilen bu tür kış uykusuna yatar. Şubat ortasına kadar görülebilir. Arka kanadının alt kısmının deseni ağaç kabuğunu andırır. Bu sayede kanadını kapatarak kuşlardan kendini koruyabilir.
Nikon D300S + Volna-9 50mm f:2.8 m42
Öylesine bakıyordum Balıkkaya'dan sabaha karşı bir gece vakti.
Allah'ın üzerine yaydığı sisten yorganın altında uyuyordu Biga. Huzurlu ve dingin görünüyordu detayları yok olmuş bir şekilde. Biga'yı böyle görmek te bir şans. Huzur denizi içinde uykuda. Ömründe kaç defa denk gelebilirsin ki. Mutluyum bu serin güzelliği yaşadığım ve size de gösterebildiğim için.
Al gözüm seyret BİGA
Biga'lılar size desem ki bakın Balıkkayadan Biga hadi bakalım evinizin yerini işaretleyin bana, üç aşağı beş yukarı kadraj içinde evinizin olduğu mahalle görünüyorsa gösterebilirsiniz. Tamam buyrun bu da Balıkaya'dan Biga. Hadi bakalım gösterin evinizin yerini. Al gözüm seyreyle Biga.
15 Aralık 2018 sabaha doğru 04.52 uyku tutmamıştı.
Nikon D300S + AF Nikkor 28-105mm f/3.5-4.5D
Bir akşam sessizliğidir çöken. Karabatakları uykuya, dalgaları kıpırtıya çeviren bir sükûnet. Kıyıdaki sığ sularda çalı karideslerini yuvalarından çıkaran, eşkinaları nevale aramaya sevk eden, suyun içinde yakamozların oynaştığı, balıkların izler bıraktığı bir sükûnet.
Güneşin vedasından kalan öpücüğün izidir o kırmızı ruj gibi ufuktaki kızıllık. Anaların sokakta oynayan çocuklarına seslendiği, oğluum,kızıım hadi baban geldi, yemeğe gel dediği saatler bu saatler, Artık akşam ezanı vakti ve şerefesinde gönlümdeki müezzinin adam gibi ezan okuduğu vakitler. Sokak lambalarının yandığı, havaya patlıcan kızartması kokularının yayıldığı bir sükûnet bu. Aslında hep özlenen ama çok fazla denk gelemediğimiz bir sükûnet. Kalın sağlıcakla.
Panasonic DMC-FZ50
Hani bazen içiniz daralır,biraz yalnız kalmak istersiniz, biraz kafa dinlemek istersiniz. Üstelik uyku da tutmaz bir sağa bir sola dönerken. Kalkar sokağa vurursunuz kendinizi sanki sokakta alacağınız nefeste farklı miktarda oksijen vardır veya içinize çektiğiniz azotun kalitesi, değişiktir. En azından size öyle gelir. Eskilerin tebdil-i mekanda ferahlık vardır söyleminin bir tezahürüdür bu.
Bir aralık 2018 gecesi ve sokağa attım kendimi baktım sokak yaşıyormu diye. Henüz covid tarafından bayıltılmamış günlerdi onlar. Biga'da sis vardı. Kendi kendime dedim gel Hüseyin, Gaffur gibi gidelim. Çıktım Balıkkaya'ya gece vakti . Saate baktım ooo ne gecesi neredeyse sabah olmuş saat 04.59. Biraz tepeden Biga'yı göreyim dedim ama ne mümkün. Bembeyaz bir yorgan atmış yaradan Biga'nın üstüne ve Biga horul horul uyuyor. Hani uyuyan insanın yorganının ucunda bir açıklık görürsünüz, ayaklarının birinin ucu dışarıdadır, serinleme adına ya hah işte öyle sisten yorganının bir kenarından Biga ayağını uzatırvermişti dışarıya ve üç beş ev ve sokak lambası serinlemeye çıkmıştı dışarı.
Nikon D300S + AF Nikkor 28-105mm f/3.5-4.5D
Exposure: 0.067 sec (1/15)
Aperture: f/4.3
Focal Length: 23.4 mm
ISO Speed: 125
Exposure Bias: 0 EV
Onun Doğuşu ve Demirhane Bacası
Demirhane bacası ki
yağmurda ümitsiz ve müntekim
dururdu.
Ve rüzgâr ki kendini
kaldırıp kaldırıp demirhane bacasına vururdu.
Ve siyah bir yelken gibi gece rüzgârdayken,
sahip değilken ağaçlar dallarına, kuşlar kanatlarına,
ve çekerken karanlıktan yıldırımları toprak,
insanlar ve âletler bırakıp kaldırımları
derin uykulardayken
bir zemin katında bir çocuk doğdu.
Yıldızlar teker teker
deste deste yandılar.
Yıldızlar, onun çocuk gözleri gibi aydınlık
ferah veren
kerim olandılar...
Demirhane bacası
ışıyıp gülümsedi,
dedi :
« - Zemin katında doğan bil ki o dur.
Rehber ve delil ki o dur.
Fikri derin, şefkati gani, gazabı yamandır,
âletsizlerin oğlu,
âletsizlere âlet verecek olandır.
O, onların içinde, onların önünde o,
matem gecesinde, kavga yerinde, bayram gününde o.
Ve o her yanından ana kucağı gibi
saracaktır onları.
Ona ram olacak dört kadim unsur :
âteş ve toprak, rüzgâr ve yağmur.
Ve körler hikâyesinin son babını
o, tekmil ettirecektir.
Yazacaktır insanoğlu öz kitabını
bilerek
isteyerek.»
Sustu demirhane bacası.
Söküyor şafak.
Nazım Hikmet Ran
Çamın altına, bir kayanın üstüne oturacaksın ve tepelerin ardında veda etmeye hazırlanan güneşi uğurlayacaksın. Güne teşekkür edeceksin getirdiği güzellikler için.
Umudunu seslendireceksin yarına.
-Hey yeni gelen gün daha güzel şeyler getir bize.
Güneş sessizce kayıverecek tepeden yorganının altına, İskele mahzun,tekne mahzun,koy mahzun. Ben suskun...
Cunda'da akşam olacak, Balıklar masada selama duracak, Kızarmış peynire yunanlı saganaki buyuracak, Ahtapot kızartması önünde, kabak çiçeği dolmasının içinde yarına lezzetler. Papalina gıdıklarken tabağı, yeni gelen güne, umutlara kaldıracaksın bardağı..
Şerefe....
Koydan yankılanacak ses, şeref te sana.
Yorganını biraz daha çekeceksin sırtına ve uykuya dalacaksın Biga'da..
Nikon D300S + AF Nikkor 28-105mm f/3.5-4.5D
1. La ilustradora, 2. uyku, 3. Untitled, 4. Natasha, 5. eyes that do not open, 6. Untitled, 7. Music's the reason why I know time still exists, 8. Untitled, 9. Lost In The Fog II
Uyku tutmayan gecelerin sesidir sis...Duyabilirsen sisin melodisi ağıttır insanlığın gidişatına. Yeterki renklerin dünyasında, sessizliğin konserine en önden bilet bulabilesin. Belki bir işitme engelli alkışı yeterlidir herşeyi anlatmaya...Selam olsun hepinize bir Biga gecesinden aralık ayında...
Nikon D300S + AF Nikkor 28-105mm f/3.5-4.5D
Bulutlardan yorganını üzerine çekip uykuya dalmadan önce Güneş son bir selam gönderir bazı akşamlarda.
Nikon D300S + AF Nikkor 28-105mm f/3.5-4.5D
Kemiklialan sahilinden Çanakkale boğazının karşısına Burhanlı köyüne doğru bakıyoruz. Çapaya bağlı balıkçı teknesi ölü dalgaların sallantısı arasında öğle uykusuna yatmış. Semâ da tül tül bulutlar bir yerlerden gelip bir yerlere seğirtiyor. Tipik, klasik bir Çanakkale boğaz manzarası.
Nikon D300S + Af-S Nikkor 18-200mm f:3,5-5,6 VRII IF-ED
[...]
Kanadın açabilirsin
Açıben uçabilirsin
Hicaplar geçebilirsin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Uykudan gözüm uyandı
Uyandı kana boyandı
Yandı şol yüreğim yandı
Niçin ağlarsın bülbül hey
[Yunus Emre 'Niçin ağlarsın bülbül hey']
Diyordu sanki ahşap eski iskele uzaktaki gemiye bakarak. Çardak Kumada ile çevrili dalyan sahasında üzerindeki balıkçı ağına ev sahipliği yaparken hemen dibindeki ağaç henüz uyanmamıştı yattığı kış uykusundan.
Nikon D810 + AF Nikkor 75-300mm f:4,5-5,6 D
Artık yeşil elbiselerini çıkarıp, kahverengi pijamalarını giyiyorlar kış uykusuna hazırlık olarak.
Kalafat köyü yakınları.
Nikon D810 + Sigma 10-20mm F:4-5.6 EX DC HSM
Medine'de gece başkadır..
Peygamber misafirleri dalınca uykuya
Melekler iner Kubbetül Hadrâ'ya..
Medine'09
Güneş bir başka kavuşur ufka Kemer'de.
Atacaksın sandalyeyi köyün kahvesinin terasına, bir bardak çay alacaksın eline ve veda edeceksin güne.
Martıları göndereceksin uykuya, Karabatakların ardından. Bir kaç dakikada inecek ufkun altına ve veda edecek güneş koya.
Nikon D300S + AF-S Nikkor 18-200mm f:3.5-5.6 VRII IF-ED
uzun uzun yazardım sana, sayfalar dolusu, parmaklarım yorulana, gözlerime uyku çökene kadar.. gönlümdekileri karşılar mıydı kelimeler, bilmeden yazardım.. yazmak derdim bitince anlatırdım, dilim kuruyana, uykun gelene kadar.. sana gelmek uzun bir yol idi, biriktirirdim heybeme hatıraları, fotoğrafları.. sana gelmek uzun bir yol idi.. usanmadan gelirdim, toplana toplana, renklere bürüne bürüne, susarak.. gelirdim..
Ben Senin!
Sönmüş bir yanardağı
Yeniden harekete geçiriyor
Kerhi sayeler
Kimseye gerekmeyen bütün hasletlerimle
Ön plana çıkıyorum
Kendi kenarlarına kaçılıyor
İstilası biten nefsi gayeler
Sona eriyor yaslı uykularım
Ayaklanıyorum
Yayından kurtulmuş bir ok gibi durdurulamıyor
En manzum tarafımdan püskürüyor
Paslı duygularım
Dövene direnç gösteriyorum dik duruşumla
Sövene şarkı besteletiyorum üç kuruşumla
Kovana selam gönderiyorum bu vuruşumla
Davut Karakuş
Balıklar uykudadır çünkü, deniz keyifle geriniyordur. Geceyi aydınlatan ışıkları çoğaltır yansılar denizde ve ıssızlığı avlamaya devam eder balıkçılar adına tekneler mavi saatlerde.
Nikon D810, + AF Nikkor 75-300mm f:4.5-5.6 D
Gölyazı sabaha uyanıyor. Göl geceden kalan uykunun mahmurluğuyla sere serpe yattığı yerden uludağın üzerinden yükselen ışığın dürtmesiyle uyanıyor hafifçe. Bir balıkçı tamam diyor uyandı artık rahatsız etmem motoru çalıştırabilirim. Uludağ bulutlara diyor açılın bakalım biraz aşağıyı kontrol etmem lazım, çok sıcaksa biraz kar havası üfleyeyim onlara serinlesinler.
velhasıl hayat devam ediyor Uluabat gölünde.
Nikon D300S + Tair 11-A 135mm f:2,8 m42 manual focus lens@8
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
Yashica-Kodak200
İstanbul’da bir sabah, yağmur yağar.
Gözlerimde birikir aşklar.
İstanbul’da bir sabah, yağmur yağar.
Yüreğim öylesine kanar.
Sarılıyor umutlarım geçmişe.
Benden sana son şiir bitmişse;
İstanbul’da bir sabah, yağmur yağar.
Kalemim kırgın sana ağlar.
Başını yastığa koymuşsun.
Ne o, yoksa yorgun musun?
İstanbul’da bir sabah, yağmur yağar.
Sevgili her gece başka kollarda yatar.
Uyanacaksın bu sonsuz sandığın uykudan.
Bir şair çoktan geçmiş olacak sevdadan.
İstanbul’da bir sabah, yağmur yağar.
Bu damlaların her birinde bir şiir yanar.
Ellerini uzatmışsın ellerime.
Gözlerin emanet gözlerime.
İstanbul’da bir sabah, yağmur yağar.
Düşlerim gözyaşlarımda batar.
İşte budur sonbahar!
Aksaz'da bir gün daha ölmek üzere. Yeni şafaklara gebe başka günler doğurmak üzere. Gündüz denizin karnını yaran o acar tekneler bağlı oldukları iskelede soluyan dalgalarının ninnisiyle uykuya geçiyor. İki lokma bir şey atıştıracak insanlar. Sonra kadınlar mahalleye, erkekler kahveye koşturacak yarım kalan işlerin tamamlanması adına toplumsal ilişkileri geliştirerek. Bangır bangır açık televizyonların mutlu yarınlar pompalayan propaganda konuşmaları veya onları yayınlayan kanalların herşeye tü kaka reddiyeleri arasında köy uykuya dalacak bir süre sonra. Aksaz'da bir gün daha ölecek.
Panasonic DMC-FZ50
Bana Bir Masal Anlat Baba
Bana bir masal anlat baba
İçinde bütün oyunlarım
Kurtla kuzu olsun şekerle bal
Baba bir masal anlat bana
İçinde denizle balıklar
Yağmurla kar olsun güneşle ay
Anlatırken tut elimi
Uykuya dalıp gitsem bile
Bırakıp gitme sakın beni
Bana bir masal anlat baba
İçinde tüm sevdiklerim
İçinde İstanbul olsun
Söz: Yeni TÜRKÜ
Düzen: Zeynep GÜN
Ulaştıkları her yerde uykudadır insanlar, boştur gam yolları.
11 Ocak sabahı Lapseki
Nikon D810 + AF Nikkor 75-300mm f:4,5-5,6 D
(this photo was originally taken and posted in july/august 2006 and marked the beginning of my 'i dreamt we weren't so tired' series. view some more of the series on flickr here and the entire series here)
Hicaz şarkı
Enginde yavaş yavaş, günün minesi soldu,
Derdim bana arkadaş, bugün de akşam oldu.
Gölgeler indi suya, kuşlar vardı uykuya,
Gurbeti duya duya bugün de akşam oldu.
Su uyur fısıldaşır, gider yare ulaşır,
Yolcu yolda yaraşır, bugün de akşam oldu.
Zeki Müren'den dinlemek isterseniz: www.youtube.com/watch?v=F9fae_XfR4U
On Explore
Akşam
Güneş çekildi demin,
Doğdu bir renk akşamı.
Bu bütün günlerimin,
İçime denk akşamı.
Akşamı duya duya,
Sular yattı uykuya;
Kızıllık çöktü suya,
Sandım bir cenk akşamı...
1922
Necip Fazıl Kısakürek
Hanımağa kısırlaştırılmış bir sarman kırması ana kedi. Mahallenin en yaşlı dişi kedisi o. Genellikle Ali Kömürcüoğlu, Kasap ve Tarzan arasında vara gel yapıp karnını doyuruyor ve özellikle gündüzleri Ali ağabeyin masasının üzerine kıvrılıp ısıtıcı da açıksa müthiş keyifli uykular yapıyor.
Bu keyifler sırasında Ali ağabeyle kaşıma seansında yakaladım ikisini. Bir tarafta sıcak, bir tarafta kaşınmanın verdiği huzur. İtalyanların felicitàsı yani mutluluk bu olsa gerek.
Bu vesile ile Ali Kömürcüoğlunu yeni yaşı dolayısıyla tebrik ediyor, doğum gününü kutluyorum. Selam ve sevgiler hem Ali ağabeye hem Hanımağaya.
Nikon D810 + Tamron Adaptall-2 35-70mm F/3.5 Model 17A
istediğim hiçbir şey gibi değildi
gözlerin,
sisli ve sefil ve mavi
halbuki
arzu dolu, örselenmişti aşkla,
sen görmedin...
karanlık ateşlerin boğulması düşlerde,
tutamadığım herkesin ayrılması gibi
gövdemden,
halbuki benim
zehirli uykularım vardı
bulanık ,ölçüsüz ve ketum...
sen görmedin...
,
,
,
Özlemin sözleri,ocağın 7 si 2017
+
LEE big stopper
+
LEE 0.9 Graduated Neutral Density Filter( HARD)
+
300 sec .
+
EF 16-35MMF/2.8L II USM
+
Canon 5d mark III
.....................................................
Do not use my works without my written permission!!!
+
+
''Fotoğraflarımın izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.!!'
Kırmızıyı sevdiğini bilseydim
hayallerim kıpkırmızı olurdu
İstanbul hala güneşin ardında
ufuklarında birkaç kara leke
birkaç kan pıhtısı dudaklarında
İstanbul hala sevimli mi sevimli
ve hala bir tomurcuk tadında
yürüyelim seninle İstanbul'da
korkusuz bir rüyadır
bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da
birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü
yenilgisiz bir muamma gibidir
arar buluşmayan ellerimizi
deli rüzgar yine sarhoş, hovarda
tam orada, Çamlıca yokuşunda
birkaç bulut çekelim gökyüzünden
damarlarımızdan geçirelim ve birden
bırakalım suların üzerine
sen bir defa konuş, sen bir defa gül
kumlu ebrular yapalım seninle
serpmeli ebrular, bülbülyuvası
hercaimenekşe, gonca ve sümbül
yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında
yürüyelim seninle İstanbul'da
boğaziçi mağrur türkülerini
gözlerine baka baka söyleyin
martılar üşüyünce
denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi
anlayabilir misin
neden çıban gibi büyür bağrımda
büyür de kelebek olur bu sızı
kırmızıyı sevdiğini söyledin
bu yüzden mi günlerdir
İstanbul'da gül kokusu yayılan
tepeler kırmızı, sular kırmızı
İstanbul bilmeli ki, sahillerine
mehtabı taşıyan senin bakışlarındır
İstanbul bilmeli ki, limanlardan gemiler
önce senin yüreğine açılır
uzaklarda bir yerde
toprağı öpmek için eğilen bahçıvanın
parmaklarında hüzün
sana doğru akan nehrin
ağlayan suretidir
bir elimizde umut
bir elimizde sevda
yürüyelim seninle İstanbul'da
musiki kesilsin, tükensin yazı
çaresiz kalınca mızrap ve şiir
ozan bir kenara bıraksın sazı
ressam fırçasına neden mi kızgın
tuvalde çizgiler, renkler kırmızı
kırmızıyı sevdiğini bilince
çekilir mi artık güllerin nazı
Anadolukavağı'nda her akşam
burcu burcu bir rüyadır hayalin
karanlık, hüznünü düşürür dağa
kuşlar kanat çırpar, yıldızlar ağlar
endamın her sabah iner toprağa
hasret, yanlızlığı çoğaltan deniz
ayrılık acıyla süzülür kandan
nefesin fermandır Topkapı Sarayı'nda
dönüşünü bekliyor rıhtımda şehzadeler
öylesine yorgun, mahzun ve candan
İstanbul bir yanımda, sen bir yanımda
uykusundan uyanınca fırtına
dalgalar türkümüze aşina olur
yüzümüze bakınca deniz fenerleri
sahibini arayan gemilerin
çığlığıyla vurulur
tarih heyelandır hainlerin ardında
İstanbul tarihin soylu anası
biz bu yürüyüşü çiğdemlerden almışız
sevdayı kız kulesi'nden
yalıların burukluğu altında
geçiyoruz sokaklardan delice
anlayabilir misin
beyoğlu'nda gezinen
hayal kırıklığının benden türediğini
anlayabilir misin
kırmızı neden böyle
doldurur aynalara inleyen yüreğimi
sana giden yolların kavşağında
bir adam direniyor izini bulmak için
siliyor tanyerine akan alın terini
ufkunda sapsarı umudun rengi
mavi yitik, beyaz kızgın ve siyah
arıyor sessizce kaybolan günlerini
Gülhane'de simit satan çocuklar
nasıl anlasınlar ellerimizin
neden böyle çekingen olduğunu
Ayasofya önünde tramvay bekleyenler
gökyüzüne dokunurken bu acı
kimdir diye sorsunlar içlerinden
birlikte yürüyen iki yabancı
biz gitsek de, İstanbul'da yine de
yıllar yılı gezinmeli bu sızı
benden bir yaralı şiir kalmalı
senden bir tebessüm, bir de kırmızı
N.GENÇ
(kitap kapağından çekim)
bazı sözler karanlıkta söylenir, diyorum uykularımın birinde
bazı sözler hiçbir zaman, diyorum kendi sesime uyanırken
bazı sözler karanlıkta söylenir
bazı sözler hiçbir zaman
diyorum armaların birinde
öyledir, iki yanı ağaçlı yollar, arasından
geçip gitmektir şiir
ağaçla, yolla, ne tarafa
ve hangi zaman
imgenin şiddetiyle çoğalır anlam
parçalana parçalana
geçtiğimiz yollardan
onca yaprak düşer
birkaç şiir kalır yalnızca
o derin ağaçlardan
kendi sesimize uyandığımız rüyalarda
MURATHAN MUNGAN
(Explore)
İki Yaprak
Suyun kıyısında yağmur zamanı
Işıklar ve sisler
Ve akıp giderken
Hadi güldür beni
Gamzelerin dokunsun gözlerime
Yüreğimi inciten su
Ne akarsın diye göğsüme yürüyen kent
İki yaprak suda
Ellerimi kanatmasan artık
Suda iki yaprak
Gönlüme koysam sizi
Suyun kıyısında yağmur zamanı
Nasıl oldu anımsamıyorum
Zihnim kapalı
Ve annem güzellik uykusunda
Ne güz kelebeğisin ne yağmurkuşu
Aşktan başka neyin var
Başka gülümsemeler ülkesi
Seni nereden buldum söylesene
Suyun kıyısında iki yaprak gibi
Yüreğime aktın
Suyun kıyısında ölelim
Öleceksek bir yağmur zamanı
Işıklar içinde el ele
Ah ben ömrümü bin dereden su yapsam
Hükmü yok faslında
Seni bir hüzzama kopyalasam
Yüreğin yüreğimde kalsa
İnsan savursa bir külü
Ondan aşk eylese
Ondan sevdalık
İnsan savursa bir suyu
Yunulup yıkanıp
İnsana gelse
İki yaprak aldım elime
Göğsüme koydum
Az önce
Uyumadan...
VUSLAT
Bir uykuyu cânanla berâber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbâlini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamânı,
Görmezler ufuklarda, şafak soktuğu ânı...
Gördükleri rü'yâ ezelî bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgârı başka.
Bülbülden o eğlencede feryâd işitilmez;
Gül solmayı; mehtâb, azalıp gitmeyi bilmez...
Gök kubbesi her lâhza, bütün gözlere mâvi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsâvi;
Sevdâları hulyâlı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fıskıye âhengini dinler.
Yahya Kemal Beyatlı